Notos Dergi Sayı 58/Haziran 2016
Milliyet Kitap Sayı 37/Kasım 2008
Milliyet Kitap Kasım 2008
Cumhuriyet Gazete 9 Mayıs 2009
Cumhuriyet Kitap Sayı 103/2009
Cumhuriyet Kitap Sayı 979 / Kasım 2009
Radikal Kitap 15 Mayıs 2009
Mai Dergisi Eylül/Ekim 2009
Kül Öykü Dergisi 2009
Müsvedde Edebiyat,Sanat ve Kültür Dergisi 2010
BASINDA

Notos Dergi Sayı 58/Haziran 2016

Matruşka bebek Öyküleri/ MİLLİYET KİTAP EKİ/ Karin Karakaşlı
Edebiyat hayat ödeşmesini merkezine yerleştiren “Komi ve Kemikler” elinizden bırakmadan okuyacağınız ve okurken daha ziyade bir labirentin içinde kaybolma hissi tadacağınız bir kitap…




Cumhuriyet Kitap Sayı 103/2009

Cumhuriyet Kitap eki/ İsmail mert Başat
Komi ve Kemikler’in asıl başarısı kurgusunda. Post-modern anlatı tekniğinin tuzaklarına düşmeden, çok boyutlu, uzamsal, ustaca bir kurgu tüm öyküleri sağlam bir biçimde taşıyor ve anlatıların sıra-dışılığındaki en büyük pay kurguya ait…
Öyküler seçeneksizlik boyutunda dolandırılırken, gerçek diye dayatılanın bir masal olduğunu bir karşı anlatı içinden gösteriyor…Kahramanlar yerine karşı-kahramanları, herkesi avuttuklarını sandıkları kendi masalları yerine karşı masalları koyarak yazılmış öyküler…

Radikal Kitap eki/ Hayat dediğin nedir ki?
Her şeyin birbirine benzediği, yazarların adeta söz işçiliğinin ve moda akımların tutsağı olduğu, kendi gerçekliklerinden uzaklaşıp yapay sorunlarla uğraştıkları bir zamanda yepyeni bir ışık gibi Gönül Çolak.
Gönül Çolak beş uzun hikaye ile okuru kendi yarattığı evrenin içinde dolaştırıp, gündelik yaşamın sıradanlaşan algısını sarsarak sahici bir yaşamın işaretlerini göstermeyi deniyor. Okur mevcut toplumsal düzene, verili yaşam biçiminin karabasanına, metropol yaşamında içine düşülen toplumsal nevroza karşı bir sorgu eşiğine getiriliyor.
Acı ve mizahı buluşturmadaki ustalığı, son derece zengin ve çağrışımlara açık imgelem dünyası, matematiksel kurgusu, dildeki sadeliği ve isyankarlığıyla özgün bir hikayeciyle buluşturuyor Komi ve Kemikler bizi.




Bediha KOÇAKOĞLU
“… Zaman zaman alçalan, zaman zaman yükselen bir nida gibi. Adeta var olana bir uzanış, aynı zamanda bir uzanamayış. Sanki Gönül Çolak’ın elindeki cızırtılı bir megafonda okurun dünyasına indirilen büyülü bir haykırış onun öyküleri…Ama ille de ruha dokunan. Sanki yazarın elinde paramparça bir ayna ve buradan yansıtılan onlarca parçalı görüntü. Hangisi gerçek hangisi kurgu belli değil.”
“ Yazı daima hiçbir şeyle doldurulamayacak bir boşluktan beslenir bence. Varoluşsal bir yalıtılmışlık ve yabancılaşmanın eşlik ettiği bir boşluktan…”
“Yalnızca gerçeküstü ya da fantastik bana o kadar heyecan vermiyor şimdilik. Çünkü fantastik, alegorik bir okumaya davet eder çoğu zaman. Orada gerçek ve gerçeküstü arasında hiçbir tereddüt yoktur. Sınırları keskin bir şekilde ayrılmıştır. Kurulan evren ve içindekiler tek tek adlandırılır ve bir başka gerçeklik düzlemi yaratılır. Bunu yapmayı istemedim. Belki de kolaya kaçmak gibi geldi bana. Komi ve Kemikler’ deki fantazmada hem gerçek hem düşsel karakterler yan yana gelir.”



MÜSVEDDE SÖYLEŞİ
“…Baştan beri anlatılan her şeyin finaldeki tek paragraflık bilinçdışı rüya parçacıklarından açıldığı izlenimini verir. İleri doğru giderken başlangıç noktasına geri döner. Hayatın kurgusu gibi…” Birbirini yazan hikayeler vardır orda. “Monitör örümceği” zihnin bütün katmanlarını dolaşabilen bir “yazı cini” dir. Hikayeyi o mu kurgulamaktadır, yoksa masanın başında çalışırken gördüğü bir örümcekten etkilenen yazar kahraman mı bunları yazmaktadır bilinmez. Her iki anlatıcı da aynı anda hatta aynı diyalogların içinde yan yana yürür. İnsan bir öze göre mi yaratılmıştır yoksa var oluş özden önce mi gelir sorusuna benzer bir soruyla uğraşır. “Tanrı yazar” durumunu sorgular. Metin önceden belirlenmiş bir tasarımın sonucu mudur yoksa yazılırken yazdıkları mı onu var etmiştir? Birbirini mi yazmışlardır bu öyküler? Cevabı okura bırakıyorum.


